Please Enable JavaScript in your Browser to Visit this Site.

top of page

MARIE-LOUISE VON FRANZ: RÜYANIN YOLU - ANTOLOJİ (BÖLÜM 1)


MARIE-LOUISE VON FRANZ: RÜYANIN YOLU - ANTOLOJİ (BÖLÜM 1)

RÜYANIN YOLU

The Way of the Dream by Marie-Louise von Franz

Ne kadar zamandır rüyalar üzerine çalışıyorsunuz?

“Sanırım otuz yıldır. Aşağı yukarı altmış beş bin kadar rüya yorumladığımı hesapladım. Bu, asgari bir rakam.”

~Marie-Louise von Franz


“Sanatçıların ya da yaratıcı bilim insanlarının rüyalarını analiz ederseniz, yeni fikirlerin onlara genellikle rüyalarında açığa çıktığını görürsünüz. Bu fikirleri bilgisayarlarında hesaplayarak bulmazlar; daha çok bilinçdışından gelen ‘ani fikirler’ şeklinde ortaya çıkar.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 11


“Rüyalar, insan varoluşunun sıkıntılarından, hastalıklardan ve üzücü olaylardan bizi koruyamaz. Ancak onlarla nasıl başa çıkacağımıza, hayatımızda nasıl bir anlam bulacağımıza, kendi kaderimizi nasıl gerçekleştireceğimize, bir bakıma ‘kendi yıldızımızı’ nasıl takip edeceğimize dair yol gösterici bir çizgi sunarlar. İçimizdeki daha büyük hayat potansiyelini gerçekleştirmemize yardımcı olurlar.”

~Marie-Louise von Franz


“Jung ile ilk tanıştığımda, bir kadının vizyonu hakkında konuşmuştu ve bu vizyonu bana yorumladı. Bu beni sarsmıştı; çünkü onun için içsel olaylar (vizyonlar ya da rüyalar) gerçeklikti. Onlar, bizim ‘dış gerçeklik’ dediğimiz şey kadar gerçek bir olguydu.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 12


“Bence bu, diğer tüm bilimler gibi. Yalnızca seçkin bir kesim, rüya yorumunun ayrıntılarına ve onun doğurduğu bilimsel karmaşıklıklara yoğunlaşır. Bu bir meslektir ve profesyonel beceri gerektirir. Sokaktaki herhangi bir insan bunu hemen kavrayıp aynı düzeyde bilemez.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 14


“Bu yüzden, genel olarak insanın kendi rüyalarını kendisinin yorumlamaması gerekir. Rüyalar genellikle kör noktamıza işaret eder. Zaten bildiğimiz bir şeyi bize söylemezler, bilmediğimiz bir şeyi söylerler. Ama insanlar kendi rüyalarını yorumladıklarında, genellikle ‘Evet, bunun ne anlama geldiğini biliyorum’ deme eğilimindedir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 14


“Jung’un kendisi de sık sık acı acı yakınırdı: ‘Rüyalarımı yorumlayacak bir Jung’um yok.’ Bu nedenle rüyalarını öğrencilerine anlatırdı ve onlar saçma sapan bir şey söyleseler bile, bu Jung’a rüyasına başka bir açıdan bakma imkânı veriyor, daha nesnel olmasını sağlıyordu.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 15-16


“Kendi rüyalarını yorumlamanın zorluğu şudur: İnsan kendi sırtını göremez. Başka birine gösterirseniz, o kişi görebilir ama siz kendiniz göremezsiniz. Rüyalar, sizin göremediğiniz sırtınıza işaret eder; kendi rüyalarınızı anlamak için adeta ters takla atmanız gerekir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 16


“Şimdi fark ediyoruz ki rüya dünyası, yeryüzündeki en yararlı şeydir ve rüyalara kulak vermek insanın yapabileceği en sağlıklı eylemdir. Ancak rüya dünyası insanı gündüz düşleriyle, nevrotik hayaller kurarak ya da gerçekçi olmayan fikirlerin peşinde koşarak da yutabilir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 16


“Rüya dünyası ancak onunla diyalog halindeysek ve aynı zamanda gerçek yaşamın içinde kalmayı da sürdürüyorsak yararlıdır ve iyileştirici etkiye sahiptir. Yaşamayı unutmamalıyız. Gerçek yaşamın gerekliliklerini ihmal etmemeliyiz.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 16


“Onunla [Jung ile] çalıştığım süre boyunca sürekli şaşırtıcı bir keşif hali yaşadım. İlerleyen yaşlarında kendisini çok yormamak için ona çok fazla rüya anlatmamaya başladım. (Rüya yorumlama ciddi bir bedensel çaba gerektirir, sadece zihinsel bir egzersiz değildir.) Ama analizimin ilk yıllarında, çalışmalarımız çoğunlukla gece gelen o ‘Çin usulü mesajları’ çözmekten ibaretti. Analize gittiğimde çoğu kez gergin, sinirli ve bazen depresif hissederdim; seans çıkışında ise ‘Ah, şimdi anladım, her şeyin nereye gittiğini görüyorum’ şeklinde bir rahatlama hissi yaşardım.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 13


“Evet, hayatımı değiştiren, büyük bir vahiy gibi deneyimlediğim pek çok rüyam oldu. Bunlardan özellikle biri, sanırım hayatımda gördüğüm en büyük rüya. Bu rüyayı, Jung ile tanışmam ve kendisinden analiz istemem arasında gördüm. On sekiz yaşındaydım ve Noel gecesi Jung’un ‘arketipsel rüya’ ya da ‘dinsel rüya’ diyeceği türde bir rüya gördüm.


Bu rüya, mitolojik bir yeraltı âlemine iniş şeklinde çok uzundu. Özetlersek, Hades’e iniş, simyanın mistik suyunu bulma ve onu geri getirme şeklinde bir yolculuktu. Ölüm diyarına şamanik bir yolculuk gibiydi. Hâlâ hayatımın en büyük rüyası olduğunu düşünürüm. Uyandığımda derin bir sarsıntı içindeydim. Birkaç saat yerimden kalkamadım. Yataktan kalkıp üzerimi giyinmek için cesaret toplamam gerekti.


Bu rüyayı Jung’a anlattım ama ayrıntılı olarak yorumlamadı. Sadece ‘Senin simyayla bir alakan olduğunu biliyordum. Seninle tanıştığım anda bunu anlamıştım. İşte, şimdi görüyoruz,’ dedi. Bu rüya, benim Jung ile birlikte üzerinde çalıştığım simya sembolizmi ile ilgili hayatımın büyük çalışmalarından birine zemin hazırladı.”

~The Way of the Dream, Sayfa 17


“Jungcu psikolojide bir teknik kullanırız: Rüyayı bir dramayla karşılaştırır, onu üç yapısal başlık altında inceleriz. Önce giriş veya serim—rüyanın sahnesi ve problemin adı; ikinci olarak peripeteia—öykünün iniş çıkışları; son olarak lysis—sonuç ya da belki de felaket.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 33


“Kendi rüyanızı yorumlamak isterseniz, en iyisi kâğıdın bir yarısına rüyayı kelimesi kelimesine yazmak, diğer yarısına da her kelime için aklınıza gelen çağrışımları yazmaktır. Burada ‘çağrışım’dan kastım, aklınıza kendiliğinden gelen her şeydir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 35-36


“Ama insanın hiçbir çağrışımı olmadığı rüyalar da vardır. Bunlara ‘arketipsel rüyalar’ diyoruz; mitolojik bir anlam taşırlar ve genellikle o rüyalarda insanlar hiçbir çağrışım üretemez.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 36


“Çünkü rüya size zaten bildiğiniz şeyi söylemez. Daima bilmediğiniz şeye, bir kör noktaya işaret eder. Kendi sırtınızı görmeye çalışmak gibidir. Sırtınızı doktora gösterirsiniz, o görür ama siz göremezsiniz. Kendi psikolojik kör noktanız da sırtınız veya poponuz gibidir; üzerinde oturursunuz ama bakamazsınız.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 38


“Kendi rüyanızı yorumlamak çok zordur. Mecbur kalırsanız kalırsınız, ama başka bir gözün yardımı çok faydalıdır; rüyalardan anlamayan biri bile olabilir. Çünkü rüyayı anlatıp açıklarken, bazen anlamı birdenbire beliriverir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 39


“Örneğin Jung’un kendisini düşünün; rüyalarını yorumlayacak kimsesi yoktu, bu yüzden onları rüyalardan anlamayan bir adama anlatırdı. Jung gülerek şöyle derdi: ‘O adamın konu dışı yorumları sayesinde “Hayır, öyle değil ama şimdi ne olduğunu biliyorum” diyebiliyordum.’”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 39


“Bence [Rüya Sözlükleri] kitapları çok, çok kötü. Sizi yanlış yola sürüklerler; çünkü sabit bir yorum sunarlar. Yılan hastalığı simgeler, dişlerin kırılması akraba kaybı demektir, vb. Şimdi daha ‘modern’ sözlükler var, biraz daha farklılar ama yine de sabit anlamlar veriyorlar.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 39-40


“Her tür psikolojik yardım mesleğindeki en büyük tehlike, diğer kişinin hayatına müdahale etme potansiyelidir. Mesela ‘normal’ nedir fikri: Terapist normaliteye dair bir fikre sahip olabilir ve karşısındakini de ‘normal’ yapmaya çalışabilir. Bu, bir güç tutumudur; bir tür müdahaledir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 40


“Örneğin, geçen gün yedi yaşında küçük bir kızın rüyalarını gördüm; bunlar ölmek üzere olan bir insanın rüyaları gibiydi. Gerçekte de kanser ameliyatı geçirmişti ve muhtemelen iki ya da üç sene içinde ölecek. Bunu rüyaları incelemeden önce bilmiyordum. O rüyalar çok sıradışıydı. Yaşlı, bilge bir kişiliğin rüyaları gibiydiler.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 40


“Mısır’da ve İncil’de benzetmeleri bulunan bir bütün sembolizm var; insan buğday gibidir: Çiçek açar, ölüm tarafından biçilip yok edilir ve köklerden tekrar filizlenir. Hayat-ölüm döngüsü ve sonsuz hayata dönüş olgusu buğdaya yansıtılmıştır.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 67


“Ancak daha sık olarak, olağanüstü yetenekli insanların hayat hikâyelerine baktığımızda, ailelerindeki diğer üyelerle anlaşmazlık yaşadıklarını görürüz; çünkü onlar bu sıra dışı kaderi anlamaz, kıskanırlar ve onları kendi kalıplarına uydurmaya çalışırlar.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 67


“Fakat o kişi rüyalara uymaya başlayınca, fiziksel belirtileri—iktidarsızlık da dahil—kayboldu. Tamamen, sanatsal tarzını değiştirerek iyileşti. Mesleğini değiştirmesi gerekmedi, sadece tarzını değiştirdi.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 68


“Dinsel bir ifadenin özü, maddenin ötesinde ruhun üstünlüğünü iddia eden bu paradokstur. Materyalist dünyada bakire doğum diye bir şey yoktur; ancak bunun var olduğunu ileri sürmek, belirli içsel, ruhsal şeylerin dışsal, maddi şeylerden daha öncelikli olduğunu ilan etmektir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 70


“Bir kadın, küçük mekanik bir hayvan gördüğünü rüyasında görmüştü. Elmaslardan yapılmıştı ama canlıydı ve yerde dolaşıyordu. Rüyayı Jung’a danıştığında Jung ona şöyle demişti: ‘Bu rüya, imkânsızın mümkün olduğunu sana göstermek içindir. Hâlâ fazla rasyonelsin. Böyle bir şey olamaz diyorsun ama mucizelere açık değilsin; halbuki mucizeler vardır. Psişenin alanında mucizeler olabilir.’”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 70


“Bazıları rüyalara kulak vererek insanın tuhaf, içe kapanık biri olup kendi rüyasını asosyallik içinde takip edeceğini düşünür. Oysa bu doğru değildir. Rüyalar çoğunlukla bize aklımıza gelmeyen biriyle ya da bir şeyle ilişki kurmamızı önerir. Bu şekilde sosyal bağlar yaratır ve yeni toplumsal davranışlar doğurur; bazen de eski sosyal bağları koparır.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 71


“Hâlâ Komünist Çin sokaklarında, para karşılığında rüya yorumu yapan uzmanlar var ve okuduğum yorumlar son derece modern tınlıyor. Bu yorumcular çok iyi psikologlar; insanların rüyalarına dair sezgileri tamamen bizim düşündüklerimize paralel.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 72


“İçe dönük bireyciler, gizlice dışa dönükleri kıskanırlar; çünkü dışa dönükler topluluk içinde daha başarılıdır. Genelde içe dönükler, dışa dönüklere karşı bir aşağılık duygusu taşırlar. Dışa dönüklerin de içe dönüklere karşı benzer duyguları vardır, ama asla itiraf etmezler.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 79


“Bazı insanlar, en kötü taraflarını yaşamayı tercih eder ve o zaman gölgeleri olumlu olur. Örneğin suçlular genellikle kişiliklerinin en kötü yanını yaşarlar ve olumlu bir gölgeleri vardır. İnsanlara yardımsever yaklaşan bir gölge figür olarak ortaya çıkar.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 79


“Agresyon tamamen bölünüp atılabilir. İnsanlar o zaman duygularının hiç olmadığını, hiçbir şeye sinirlenmediklerini iddia ederler. Özellikle hissetme tipi (feeling type) kişiler bunu yapar. Uyumlu bir ortamdan hoşlanırlar; bu yüzden çocukları veya partnerleri onlara deli gibi sinir etse bile kendilerini kızmadıklarına, bunun önemsiz olduğuna inandırırlar.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 92


“Anneye asla bağlanmaktan kurtulamamış bir erkek, ‘prensesle cadı kadını’ (yani kadındaki iki yönü) bir araya getiremez.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 94


“Rapunzel masalında prenses, bir cadı tarafından hapsedilmiştir. Bu, sahnenin gerisinde bir anne figürü olduğunu gösterir ve böyle olunca iki âşık dünyada bir araya gelemez. Ancak Rapunzel kulesinden yeryüzüne inip, prens de çölde sefalet ve acı içinde dolandıktan sonra nihayet birleşebilirler.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 94


“Sinemalar, modern çağımızın mitleri ve masalları gibidir; bu nedenle içsel dünyayı anlatan filmler, masallar gibi halkın ilgisini çeker. Çünkü gerçekten mitlere ihtiyacımız var; rüya dünyasına veya bilinçdışına nasıl bir yol haritasıyla bakacağımızı gösterirler.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 94


“Evet, nerede bir kurum varsa, insanlar çocuklaşmaya yatkındır ve o kurumu para emmek, kredi almak, burs istemek, şefkatli bir anne gibi kullanmak isterler. Üniversitelere eskiden ‘alma mater’ denirdi, yani ‘besleyici anne.’”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 95


“Hâlâ bir çağın son diliminde yaşıyoruz; karşıtlıkların—Jüpiter ve Satürn, iyi ve kötü, ruh ve içgüdüsel bedensel dürtü—büyük bir zıtlık oluşturduğu bir dönem bu. Parçalanmış durumdayız. Politik açıdan bakarsak, her an bir savaş çıkabilir. Demir Perde’nin bir tarafında resmi olarak anti-Hristiyan bir ilke hüküm sürerken, diğer tarafta hâlâ resmen Hristiyan bir bakış geçerli.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 97


“Bazı erkekler, yiyen anneyi alt etmekten bu şekilde kaçarlar. Ejderhayı öldürmezler; onu kurnazlıkla atlatırlar. Kendi zihinsel, erkeksi alanlarını kurarlar ve anneleri oraya erişemez. Günümüzde bu tipler belki teorik fizik okuyan, oldukça zeki erkekler olabilir.”

~Marie-Louise von Franz, The Way of the Dream, Sayfa 99


------


Carl Gustav Jung ve psikolojisini eğlendirerek öğreten ve dünyada tek olan bir roman serisi olduğunu biliyor muydunuz? Daha fazla öğrenmek için lütfen tıklayınız. 


Büyük Sır Üstadı serisi 4 kitap birarada

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating

Bu blog içeriği konusunda her türlü istek ve şikayetinizi aşağıdaki e-postaya yazabilirsiniz.

©2024 Bilinçdışı Yayınları A.Ş.

bottom of page