Please Enable JavaScript in your Browser to Visit this Site.

top of page

Eranos Fikri: Ira Progoff ve Jung Buluşması


Eranos Fikri: Ira Progoff ve Jung Buluşması

IRA PROGOFF: Eranos Fikri


1953’te, C. G. Jung’un psikolojisi üzerine ilk kitabım yazılmış ve ben çalışmalarımı Zürih yakınlarındaki Küsnacht’ta onunla sürdürürken, bir gün İsviçre’nin güneyindeki Ascona’dan bana bir telefon geldi.


Arayan, Eranos Tagung’un (toplantı ya da konferans) kurucusu ve yöneticisi olarak tanıdığım Frau Olga Froebe‑Kapteyn’di. Onu ayrıca, 1933’ten beri her yıl yayımlanan görkemli ciltler—Eranos Jahrbücher (Yıllıklar)—serisinin editörü olarak da biliyordum.


Bu kitaplar araştırmalarım sırasında dikkatimi çekmişti; çünkü Jung’un birçok önemli düşüncesi, önce Eranos toplantılarında yaptığı iki saatlik konuşmalarda geliştirilmiş, sonra da Eranos Jahrbücher’de yayımlanırken genişletilmişti. Jung’un Eranos’ta her konuşma yaptığında, düşüncesinde yeni bir çığır açıyor gibi göründüğünü gözlemlemiştim. Elbette Eranos’un atmosferinin bunda payı olabileceğini düşünmüştüm.


Almanca, Fransızca ve İngilizce tam boy ciltler hâlinde yayımlanan Eranos Yıllıkları’nı okurken, sayfalarında önemli başka yazarların da yer aldığını fark etmiştim: Heinrich Zimmer, Karl Kerényi, Mircea Eliade, D. T. Suzuki, L. L. Whyte, Herbert Read, Martin Buber ve daha niceleri. Bu yelpaze ilgimi çekmiş ama beni de şaşırtmıştı; çünkü Jung’un yıllarca düzenli katılımından, Eranos Tagung’un temelde Jungcu bir buluşma olduğunu sanmıştım. Bu çeşitlilik, yanıldığımı gösteriyordu: Eranos Tagung açıkça Jungcu bir toplantı değildi. Öyleyse neydi?


Frau Froebe’nin telefon etme nedeni, beni Eranos toplantılarının yapıldığı malikanesine davet etmekti; bu da Eranos’un gerçekte ne olduğunu öğrenmem için bir fırsattı.


Oraya vardığımda, yetmişlerinin başlarında, sıcakkanlı, beyaz saçlı Bayan Froebe tarafından karşılandım. Rahat ve açık bir tutumu vardı; kolayca iletişim kurduk. Kısa sürede, yumuşak tavrının ardında yoğun bir vizyona sahip olduğunu anladım. Bir fikir tarafından yakalanmıştı ve yaşamının bu son bölümünü, vizyonunu gerçekleştirmeye adamış bir kadındı.


O gün çay sırasında ve akşam yemeğinde bunun üzerine konuştuk; ardından, Zürih’e dönmem gerekse de, Ağustos’taki konferansa katılmak, orada çalışıp yazmak üzere yeniden Eranos’a onun konuğu olarak gelmem kararlaştırıldı.


Birkaç hafta süren bu ikinci ziyaretim, yıllık Eranos Konferansı’na dönüşen etkinliğin arka planını ve amacını anlamamı sağladı.


Bayan Froebe bana bunun nasıl ortaya çıktığını anlattı.


Kökleri kişisel yaşamına dayanıyordu.


I. Dünya Savaşı’ndan hemen sonraki yıllarda, kocasının erken ölümü üzerine, o sırada küçük bir tatil kasabası olan Ascona’nın bir mil güneyinde, Maggiore Gölü kıyısına yerleşmişti. Babası, gölün dağlarla çevrili, özellikle güzel bir noktasında ona bir ev ve henüz geliştirilmeyen geniş bir arazi vermişti. Yaşamının o zorlu döneminde, kendisiyle barışıncaya dek bir hizmetkârla birlikte inzivada yaşamaya karar verdi.


Böylece izleyen yıllar, geri çekilme dönemiydi; bu süreçte derinlik psikolojisi alanını inceledi, meditasyon yaptı ve yaşamına yeni bir anlam arayışına çok yönlü olarak devam etti.


Bu içe dönük dönemden, Olga Froebe’nin yaşamını değiştiren bir fikir—daha çok bir vizyon—doğdu. Kendisini, yaşadığı araziyle özdeşleşmiş ve çok sayıda insanın geleceği bir merkez hâline gelmiş olarak görüyordu.


Belki içinde yaşadığı yoğun yalnızlık, ruhunu toplumsal açıdan anlamlı bir durumu hayal ederek telafi etmeye yöneltmişti. Belki de yaşamının önceki kısmındaki kişisel yıkım, benliğinin derinliklerinden daha temel bir imgenin ortaya çıkmasına yol açmıştı.


Her hâlde, yapacağı bir işe dair bu sezgi, onu karanlık döneminden çıkaran ilk adıma yöneltti; bu, geleceğe bilinçsizce atılmış bir adımdan ibaretti.


Neye yarayacağını bilmeden ve özel bir amacı olmaksızın arazisine bir toplantı evi inşa ettirdi. Oldukça hoştu ama hemen kullanıma yönelik değildi. Sonrasında, seçkin akademisyen ve düşünürlerden oluşan bir grubu, Ascona’nın tatil yeri olarak en canlı olduğu Ağustos ortasında düzenlenecek bir yaz toplantısına davet etme fikri doğdu.


Her konuşmacı, konferans süresince Bayan Froebe’nin konukseverliği karşılığında özgün bir bildiri sunacaktı.


1933 yazı için davetiyelerini gönderdi ve şaşırtıcı biçimde, C. G. Jung, Heinrich Zimmer, Friedrich Heiler ve Ernesto Buonaiuti gibi önemli isimler bu davetleri kabul etti. Ertesi yıl Martin Buber konuşmacılar arasına katıldı; C. G. Jung ile Martin Buber’in ortak varlığı, Eranos’un ikinci toplantısını kayda değer bir olaya dönüştürdü.


Konferansa adını veren ise ünlü din tarihçisi ve The Idea of the Holy adlı klasik çalışmanın yazarı Profesör Rudolph Otto’ydu.


Fikir, her katılımcının masaya kendi katkısını getirdiği eski Yunanca anlamıyla “Eranos” terimini öneren kişi Profesör Rudolph Otto’ydu. Bu ad, konferansın ardındaki temel kavramı çok iyi yansıtıyordu.


Gerçekten de amaç, alanlarında otorite kabul edilen konuşmacıların sekiz gün süren bir “ziyafet”te bilgi ve birikimlerini tek bir konuya odaklayarak, o konuyu çeşitli bakış açılarından aydınlatmalarıydı. Hedef, yüksek entelektüel yetkinliği, ruhsal açıdan önemli sorulara yöneltmekti.


İlk toplantılarda odak noktası, Doğu’nun din felsefeleri ile Batı uygarlığının ortak bir zeminde buluşmasını sağlamaktı. Bu nedenle Hinduizm ve Taoizm uzmanları (örn. Heinrich Zimmer, Erwin Rouselle) ile Hıristiyan tefekkür yollarını inceleyen bilim insanları (örn. Friedrich Heiler, Ernesto Buonaiuti) birlikte konuşmaya davet edildi. Çeşitli dinsel geleneklere ilişkin bu incelemeler, derinlik psikolojisinin en ileri söylemleriyle yan yana getirildi. Jung’un toplantılardaki başlıca rolü de buydu: Doğu’nun dini içgörüleri ile modern insanın deneyimleri arasında psikolojik bir eşdeğerlik tartışılabilir hâle geliyordu.


1933 – İlk Eranos’ta Jung, bireyleşme sürecine dair ampirik bir çalışma sundu.


1934‑1935 – Arketipsel sembolizm konusunu derinleştirdi.


1936‑1937 – Simya sembolizminin psikolojik yönlerine dair geniş araştırmalarını başlattı. Bu çalışmalar daha sonra The Integration of the Personality (Benliğin Bütünleşmesi) adıyla İngilizceye çevrildi ve ilerideki iki büyük eserinin (Psychology and Alchemy, Mysterium Conjunctionis) temelini oluşturdu.


1938 toplantısından itibaren her yıl din ve uygarlığın büyük bir arketipsel teması ele alınmaya başlandı.


1938 – “Büyük Ana Tanrıça” konusu işlendi.


1939 (o uğursuz yılın Ağustos’unda) – “Yeniden Doğuş Sembolizmi” tartışıldı.


II. Dünya Savaşı yıllarında programlar kısıtlıydı fakat toplantılar ve yayınlar yine de sürdürüldü. Konferansların, Avrupa kültürünün geçmişiyle sürekliliği simgelediği düşünülüyordu; bu rolün, İsviçre’nin koruyucu sınırları içinde sahnelenmesi önemliydi. O yıllardaki tartışmalar, Gnostik gizemlerin çeşitli yönleri üzerinde yoğunlaştı. Sanki konuşmacıların dikkatleri bilinçli olarak, dünyada iyinin yanı sıra kötünün de her zaman var olduğuna ve insanın başlıca görevlerinden birinin kötüyü dönüştürüp kurtarmak olduğuna çekilmişti. Bu, savaşın ve çevrelerindeki dehşetlerin ruhsal anlamına dair ele alınan yönlerden biriydi.

Eranos lecturer Adolf Portmann as its president.


Ağustos 1945’teki Eranos konferansı, iki yönlü bir kutlama vesilesi oldu.

Avrupa’daki savaş sona ermişti ve aynı zamanda C. G. Jung’un yetmişinci doğum günüydü.

Düzenli bildirilerin yanı sıra, o yıl Jung’a adanmış anma niteliğinde bir cilt yayımlandı; bu eserde psikoloji ve kültürde evrensel, yani arketipsel kalıplar kavramı ayrıntılı biçimde tartışıldı.


Eranos, bir konferans olarak, Jung’un arketip kuramındaki özel kurgulara hiçbir bakımdan bağlı değildi; fakat genel anlamda, arketip fikri, Eranos toplantılarının tümünde kendini gösteren insan yaşamı anlayışında merkezi bir konuma sahipti.

Bu da, insan deneyiminde ve insan tarihinin farklı zaman ve kültürel biçimlerindeki buluşma çabasında mevcut olan evrensellik zeminini kabul etmeyi içeriyordu.


Savaş yıllarının ardından toplantı konuları yalın ve temel nitelikteydi. Ruh, Doğa, İnsan Varlığı, Mit, Ritüel, Zaman, Enerji bu temalardan bazılarıydı.

O yıllar boyunca toplantılar için bir düzen giderek gelişti ve bu şema, esnek biçimde ve kendiliğinden çeşitliliklerle, günümüze dek konferansların programlanmasında izlenme eğiliminde oldu.


Her yıl, konuşma yapmak üzere davet edilen dokuz‑on kadar konuşmacı arasında biyoloji, fizik veya bilim tarihi en az birer temsilciye; derinlik psikolojisi, sanat tarihi ve edebiyat eleştirisi de birer temsilciye sahip olur.

Dinler tarihi ve antropoloji, Mircea Eliade, Erwin Goodenough, R. C. Zaehner ve Joseph Campbell gibi konuşmacılarla temsil edilmiştir.

Ara sıra, Paul Tillich’in katıldığı zamanki gibi, bir ilahiyatçı da konuşmuştur; ayrıca din ve mitolojinin çeşitli gelenekleri açısından konuşan birkaç uzman daima bulunur; örneğin, İslam üzerine Corbin, Yahudilik üzerine Scholem, Gnostikler üzerine Quispel, Zen üzerine Suzuki, Tibet üzerine Tucci, Taoizm üzerine Wilhelm ve antik Yunanlılar üzerine Kerenyi.


Birlikte ele alındığında, Eranos konuşmacılarının sunduğu bildirilerin birikimli etkisi, dinleyiciye tartışılan konunun hem evrenselliği hem de her kültürel varoluş durumundaki özgüllüğü konusunda bir duyarlık kazandırır.

Konuşmalar yıllık Eranos cildinde topluca yayımlandığında, insan incelemesine çok cepheli yaklaşımları kalıcı değerde bir entelektüel katkı oluşturur.


Yıllar içinde, 1933’ten 1965’e kadar otuz dört cilt yayımlanmış olup, bir araya getirildiğinde Eranos yayınları beşerî bilimler alanında önemli bir kütüphane, insan ruhunun bir ifadesi olarak sembolizmin gelişen bir ansiklopedisi hâline gelmiştir.

Her yıl yeni bir cilt eklenir; yayımlama, metnin sunulduğu dilde—İngilizce, Fransızca veya Almanca—gerçekleştirilir.

Önceki konuşmalardan beş cilt Joseph Campbell tarafından derlenmiş ve İngilizceye çevrilmiştir; ilerideki her toplantıyı izleyen dönemde metinlerin hızlıca çevrilip eksiksiz olarak İngilizce yayımlanmasını sağlamak üzere düzenlemeler yapılmaktadır.


Olga Froebe 1962’de öldü, ancak ölümü beklenmedik değildi ve Eranos’un sürdürülmesini göz önünde bulundurarak buna hazırlık yapmıştı.

Seçkin biyolog ve uzun yıllar Eranos konuşmacısı olan Adolf Portmann başkanlığında bir Eranos Vakfı kuruldu.


Bu vakıf, Eranos’un arazisini ve imkânlarını korumuş, yıllık toplantıları Bayan Froebe’nin kurduğu ruh ve üslupla sürdürmüştür.


Ayrıca “Eranos Dostları” adlı bir yan vakıf kurulmuş ve bu vakıf, Eranos toplantılarının uzun yıllar devamını güvence altına alacak maddi desteği sağlamaya adamıştır.


Eranos konferanslarında, konuşmaların içeriğine artı bir katkı yapan özel bir atmosfer hissedilir.

Bu, mekânın kendine özgü mistiğinin bir parçasıdır.


Maggiore Gölü kıyısında, dağların ortasında yer alan Eranos arazisi kutsal bir yer hâline gelmiştir.

C. G. Jung’un orada konuşma yaptığı yıllarda, üzerine Latince “Bu yerin bilinmeyen dahisine” yazılı bir granit taş yontmuştur.


Gerçekten de, yıllık konferanslarda konuşmacıların buluştuğu içsel ruhsal mekâna, toplantının dıştaki coğrafi yeri önemli tamamlayıcı bir boyut katıyor gibi görünmektedir.


Eranos’un havasında, salt entelektüel kavrayışın ötesine geçen çok daha geniş kapsamlı bir deneyim yaratan bir şey vardır.

Toplantıların hedefi de zaten kavramanın ötesine geçip doğrudan deneyim yoluyla “bilme”yi sağlamaktır.


Bu yüzden Eranos konuşmalarının başlıca özelliği, soyut akıl yürütmeye ya da kuramsallaştırmaya gitmemeleri; dinleyiciyi, yaşamın belirli bir simgesel tasavvurunun ardındaki gerçeklikle doğrudan ilişkilendirmeleridir.


Bir Eranos toplantısının amacı, konferans boyunca konuşmadan konuşmaya derinliğe doğru kümülatif bir akış yaratmak; ilkin ile moderni, bireysel ile evrenseli, bilimsel ile mitolojik olanı yan yana getiren bu süreklilik içinde, anlamın yeni deneyimlerini doğurmaktır.


Bu karşılaşmaların diyalektiği sayesinde simgesel farkındalığın gücü gitgide somut bir olgu hâline gelir ve Eranos buluşmalarının Batı bilincini genişletmeye yaptığı büyük ve büyüyen katkılardan biri budur.


Eranos Fikri’nin temelindeki yaratıcı tasavvurun kalbini oluşturan bu üst tını, Olga Froebe’yle ilk buluşmamdan beri benim için giderek daha anlamlı hâle geldi.


1963’te Eranos’ta verdiğim ilk konuşmanın sonunda bunu şu sözlerle ifade etmiştim:


“Zamanımızda özel ihtiyaç, inisiyasyon niteliğinde bir kapı aralığına, deneyimin daha geniş boyutuna giriş sağlayacak bir geçide duyulan ihtiyaçtır.

Simgelerin yoksulluğu nedeniyle insanlar, sezgilerinin onlara fısıldadığı yeni gerçeklik imgesine girebilecekleri bir kapı ararlar.

Gerekli olan belli bir kapı değil, kapı aralıklarının açıklığıdır; yaşayan simgeler böyle kapılar olabilir.

Çağımız, ruhun ‘yeri olmayan yer’ini temsil eden ve bize, Meister Eckhart için [kutsal] Kudüs ne kadar erişilebilir idiyse, o kadar yakın ve elde tutulur olabilecek böylesi yaşayan simgelere, mekânlara derinden ihtiyaç duymaktadır.

Yeni imge, kendini çok ötelere işaret eden simgeler, nesneler ve mekânlar ister.

Sanırım benimle hemfikirsiniz: Bu tür yaşayan simgelerden biri, işte burada, aramızda Eranos’ta filizlenmektedir.”


* ~Ira Progoff, The Idea of Eranos, s. 307‑312




Carl Gustav Jung ve psikolojisini eğlendirerek öğreten ve dünyada tek olan bir roman serisi olduğunu biliyor muydunuz? Daha fazla öğrenmek için lütfen tıklayınız. 



Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating

Bu blog içeriği konusunda her türlü istek ve şikayetinizi aşağıdaki e-postaya yazabilirsiniz.

©2024 Bilinçdışı Yayınları A.Ş.

bottom of page