Please Enable JavaScript in your Browser to Visit this Site.

top of page

Ders 9: Rüya Analizi Seminerleri-20 Mart 1929



Ders 9: Rüya Analizi Seminerleri-20 Mart 1929

Rüya Analizi Seminerleri

20 Mart 1929


"Geçen rüyanın kolektif sembolizmini henüz tamamlamadık.

Ama önce, geçen seminerden herhangi bir sorunuz var mı?


Bay Gibb: Rüya görenin karısının ekmek getirmesi meselesi nedir? Neden kendisi getirmiyor?


Dr. Jung: Evet, bu önemli; bu, rüyanın kişisel bölümüne aittir.


Bay Gibb: Gerçekte karısı oldukça ilgisiz; neden rüyada yiyecek getiriyor?


Dr. Jung: Hasta, ilişkilendirmelerinde, karısının yanlış yiyecek getirdiğini, bu yüzden Eros’un uzaklaştığını açıklamıştır.


Bay Gibb: Karı, rüyada oldukça çeşitli yiyecekler getirmiş gibi görünüyor.


Dr. Jung: Evet, rüyanın ifadesi bu gerçeğe karşı çıkar.

Hatırlarsınız, geçen seminerde bu noktaya değinmiştim.


Karı, beyaz ekmek de getirmiş; bu yüzden hastanın ifadesi tam olarak doğru değildir.


Rüyayı tekrar gözden geçirmemiz iyi olacak.


Bu rüya zordur çünkü iki çok farklı unsur içerir:

İlk olarak, rüya görenin kişisel, somut durumu, evliliğinde seksin, Eros’un eksikliği.

İkinci olarak ise, kişisel somut durumun üzerine, durumu karmaşıklaştıran doğaüstü bir müdahale eklenmiştir.


Kişisel düzeyde, bu görünüşte çözülemeyen bir problemdir.

Bazen, belirli semptomlardan muzdarip olan insanlar, bu semptomların kişisel göründüğü halde, sorunlarını o düzeyde çözemezler; çünkü bunların önemi, kolektif bir gerçeğe dayanır.

Bir kişisel durum, belirli bir soruna neden olan şeylerin böyle olması gerektiği yönündeki genel inançla bozulabilir.

İnsanlar, belirli durumların tamamen kendi kişisel hatalarından kaynaklandığını düşündükçe, onları düzeltemezler.

Sanki hafifçe inşa ettikleri bir ev varsa ve ardından çok soğuk bir kış gelir de, ev yeterince ısınamaz; evin inşa ediliş biçiminin hatalı olduğunu düşünürler, oysa gerçek zorluk, kışın olağanüstü soğuk olmasıdır.

Bu onların suçu değildir.


Aynı şey, fikirler için de geçerlidir.

Genel inançlar, bireysel sıkıntının nedeni olabilir.

Hindistan’da insanlar, hiç hijyenik olmayan tuhaf dini fikirlere sahiptir; bu yüzden bireysel sıkıntıları genel bir hatadan kaynaklanır.

İnsanlara, neden bu fikirleri paylaştıklarını sorarsanız, onlara neden ahlaklı ve dindar olduklarını, çünkü bu fikirlerin onların dini olduğunu söylerler.

İdealist bir tutumla kendilerine zarar verirler.

Bir erdem olarak kabul edilen iyilik, en kötü sonuçlara bile neden olabilir.

Onu erdem yapan şey, mutsuz sonuçları üretir.


Rüyasının yorumunda, Eros sembolizminin kolektif yönünü hesaba katmazsak, anlamını kavrayamayız.

Kişisel yorumla olabildiğince ileri gitmeye çalışalım.

Hatırlarsınız, rüya gören, karısıyla yatak odasında samimi bir durumdadır.

Sonra doğaüstü bir durum ortaya çıkar.

Kapı açılır, fakat kimse girmez.

Ancak adam, bir sonraki odaya geçtiğinde, küçük çıplak bir çocuk vardır.

Adam, çocuğu yatak odasına getirir; ve buraya kadar, kesinlikle, aşkın eksik olduğu söylenebilir; fakat öyle değildir, çünkü bir anlamda o, karısını sever, karısı da onu sever.

Sorun, seksin işlemediğidir.


Normalde insanlar, seks ile aşk arasında pek fark gözetmez ve iki kelime birbirinin yerine kullanılır.

Fransa’da “faire l’amour” ifadesi, cinsel ilişkiye girmek anlamına gelir.

Dolayısıyla, rüyadaki Eros figürünü, evliliğinde bariz şekilde eksik olan şey olarak seks olarak yorumlayabiliriz.

Ancak, adam, çocuğu kucakladığında, hissettiği duygu cinsel değildir; başka bir tür sevginin tatminini hisseder.

Rüya bunu işaret eder, bu yüzden çocuk yalnızca seks olarak düşünülemez.


Sonra rüyada, karının çocuğun yemesi için bir şey getirdiği, çoğunlukla beyaz ve siyah ekmek getirdiği ve adamın siyah ekmeği reddedip beyaz ekmeği yediği belirtilir.

Sonra, rüya gören, karısının Eros’a doğru türde ekmek vermediği için çocuğun uzaklaştığını varsayar.


Eğer çocuk, seks anlamına geliyorsa, adamın, karısının bu konuda oldukça olumsuz olduğu düşünüldüğünde, karısının Eros’a uygun ekmek vermemesi, Eros’un uzaklaşmasına neden olur.

Açıkça, onun kişisel yorumu onu nereye götürmüyor; bu yüzden rüyayı daha derinlemesine incelememiz gerekmektedir.


Öncelikle, rüya görenin bir düşünce tipi olduğunu hatırlarsınız; bu yüzden yorumlayıcı ilişkilendirmeler yapar.

Bu, onun türünün ilişkilendirme yapma yoludur.

Bazı analistler, bu tür yorumları reddeder ve hastalarından “basit gerçekler verin, açıklamalar değil” derler.

Bir düşünce tipi böyle ilişkilendirmeler yapmaya çalışırsa, doğru gerçekleri birbirine bağlamaz ve bu da ilişkilendirmeleri saptırır.


Ancak rüya gören, küçük çıplak çocuğu antik bir figürle ilişkilendirir; bunu Eros olarak adlandıralım; fakat bu, yalnızca Yunan fikri olup pek çok yoruma açıktır; yalnızca seks olarak ele alınamaz.

Adamın rüyadaki hissiyatı, sevgi hissidir.

İlişkilendirmelerinde “Hiçbir cinsellik yoktu” der; yani, rüyasında bile cinsel bir şey beklemediğini ifade etmiştir.

Bu, karısıyla olan doğal olmayan ilişkisinde beklenir; onun, cinsel olmayan ilişkisidir.

Adam, gerçekte, sevgi anladığı şekilde karısını sever ve karısı da onu sever; insanlardan, anlayışlarının ötesinde bir şey beklememelerini isteyemezsiniz.

Adam, yapabildiği her şeyi yapar; seks dışında hiçbir şey.


Rüya, karısının çocuğa yiyecek getirdiğini ifade eder; bu yüzden, “karısının çocuğa doğru ekmek vermemesi” ifadesi, onun açıklamasını tamamen geçersiz kılar.

Aksine, rüyadan, karısının elinden geldiği kadar iyi yaptığı sonucuna varılabilir.

Adam ve karısı, gece odalarında birlikteyken, mucizevi bir durum gelişir; kapı açılır fakat kimse girmez.

Bu, en sert entelektüelliği bile ürpertecek kadar korkutucu olur; ancak adam cesurca o odaya girer, çocuğu bulur ve onu yatak odasına getirir; sonra karısı da kendi payını yapar ve çocuğa yiyecek getirir.

Bu, gerçek ilkel misafirperverliği gösterir, fakat yine de işe yaramaz; çocuğun pencere dışına kaybolmasıyla sonuçlanır.

Sanki şöyle diyormuş gibidir: “Siz her ikiniz elinizden geleni yapıyorsunuz, fakat seks işlevi görmüyor.”

Dolayısıyla bu çocuk başka bir şeyi temsil eder.

O nedir?

O, seks değildir, çünkü rüyanın gerçekleri buna itiraz eder.

O, belki sevgi olabilir; kesinlikle yalnızca seks değildir.


Rüyada bize bir ipucu daha gelir:

Çocuk çıplaktır, neden çıplak olsun ki?

Rüya gören, bunun Eros’un geleneksel temsili olduğunu söyler; bu nedenle ilişkilendirmesi, aşkın bir tanrısal kişileştirilmesine işaret eder.

Bir tanrıdan bahsettiğimde tedirgin olmayın.

İnsanlar, metafizik bir kanca ile Olimpos’tan bir şey elde edeceğimi düşünürler.

Bir şeyi düşünmek, onun doğru olduğu ya da var olduğu anlamına gelmez.

Bir hipotez düşünebiliriz.

Burada, miras kalan psikik bir gerçeklikten bahsediyoruz.

Zihnin eğilimi, her zaman işlediği şekilde işlev görmekte olup, beş ya da on bin yıl önce işlediği biçimde, hiçbir zaman işlemediği şekilde değil, işlemeye devam edecektir.

Yüzyıllar boyunca canlı kalan fikirler, yeniden ortaya çıkması ve işlevsel hale gelmesi en muhtemel olanlardır.

Onlar arketiplerdir; tarihsel işleyiş biçiminin genel yoludur.

Meteorologlar, son birkaç günün getirdiklerine göre hava tahmininde bulunurlar; kötü günler dizisi varsa, ertesi günün de kötü olacağı öngörülür.

Devamlılık, ataletten kaynaklanır; zihnimiz de öyle işlev görür.


Rüya, rüya görenin bilincine, bir tanrının varlığını getirdiğinde, ona yalnızca bir deyimsel ifade sunar.

Örneğin, bir şarap için “Ne kadar ilahi!” diyebiliriz; bu, abartılı bir şekilde övmek için kullanılan deyimsel bir benzetmedir; tanrının içinde yaşadığı anlamına gelmez.

Dolayısıyla, burada Eros, mecazi bir şekilde, aşkın şiirsel kişileştirilmesi olarak sunulur.

Fakat bilinçdışı için, bir tanrının varlığı fikri, tanrının tüm ek özellikleriyle, ilahi bir gerçeklik olarak gelir.

Tanrı fikri, işlevsel olarak ortaya çıktığında, Yunanlıların “theos” dediği şey ortaya çıkar.

Kapı açılır, ama kimse girmez.

Şimdi, hayaletlere, şeytanlara dikkat edin, vb.

Tanrı, her zaman dehşet, korku ya da tanrısal bir varlığın, özel bir atmosferin, duygusal bir kenar çizgisinin eşlik ettiği olarak görünür.

Bu, rüyada oldukça açıkça ortaya konmuştur; dolayısıyla, bu eski tanrı görüntüsünün ortaya çıkışı, tanrı varlığının eski anlayışına uygundur.

Eski Romalılar ve Yunanlılar tanrıyı anlardı.

Bir insanın âşık olduğunu söylemezlerdi, “Eros’un oku ona saplandı” derlerdi.

Bu, sevgi duygusunun kişileştirilmesiydi; insan üzerinde işleyen, bağımsız, aktif bir prensipti.

Elbette, bunu kutsal ağaçlara, korulara, mağaralara, nehirlerine, dağlara ve Olimpos’a projekte ettiler.

Artık böyle bir psikolojiyi anlamıyoruz, fakat ilkel insan (ve Yunan da ilkel insandı) o kadar içsel katılım mistiği içindeydi ki, bu tanrılar hayatının bir parçasıydı.

Dolayısıyla, biri “Bu masanın tanrısı bana gece konuştu” diye söylerse, bu, bizim “Ben, o masanın şeklinde bir kompleks görüyorum” dememize benzer anlam taşır.


Örneğin, babasını kaybeden bir kadın, babasını rüyasında gördüğünü ve ölümü sonrası zengin olduğuna inandığı halde fakir bir memur olarak reenkarnasyon geçirdiğini anlatır.

O, “Nasıl kurtuldun?” diye sorar, çünkü babasının sıcak su kapındaki halini bildiğinden emindir.

Baba, “Ah, biliyorsun, Jung kapağı kaldırdı da ben kaçtım” diye yanıt verir.

Bu, en şaşırtıcı fikirlerden biridir; fakat ilkel psikolojiden bir şeyler biliyorsanız, anlayabilirsiniz.

Orada atalar, çömleklerde yaşamaktadır;

Bu yüzden Orta Amerika Kızılderilileri, su kaplarını insan yüzü şeklinde yaparlar, pişirme kaplarına bacak, kol, göz ve kulak çizerler; çünkü onlar ateşin tanrıları, evin ruhları, koruyucu tanrılardır.


Ben, hastama bunu anlattığımda, kendisi çok aydınlandı ve bana yönelik baba transferi yaşadı; bu, zihninin özgürleştiği ve çalışmaya başlayabildiği anlamına geliyordu.

O, babasının reenkarnasyonunu, kendi yeniden doğuşu ve yenilenmesiyle ilişkilendirdi.

Bu, rüyalardaki arketipsel fikirdir.

Şu anki hastamızın rüyasında da benzer bir durum vardır.

Bir tanrı, bağımsız bir faktörün kişileştirilmesi olarak ortaya çıkar.

Bunu, psikolojik bir gerçeklik olarak indirgediğimizde, nedir?

Dr. Binger: Bence bu, adamın kendi ruhu, bir tür anima’dır.

Kucakladığında, onun bütünlüğünün bir parçasını alır.

Dr. Jung: Ama bu bir kadın değildir.

Dr. Binger: Belki yenilenmiş benliğidir.

Dr. Jung: Kesinlikle, bu, onun psikolojisinin bir parçasıdır, fakat tanrı olarak, bir çocuk olarak ortaya konmuştur.

Dr. Schlegel: Geleceğine ait bir şeydir.

Dr. Jung: Evet, rüya görenin kendisinden daha genç, bir genç benliktir.

Dr. Binger: Yani, gelecekteki benliğidir.

Dr. Jung: Evet, ama bu tanrı fikrini açıklamaz.

Ben, daha önce, bu tür tarihsel paralelliklerden bahsetmiştim.

Tages, Etrüsk çocuk tanrısı, çiftçinin tırmığıyla toprak işlenirken fırınlanan çocuk, insanlara yasa ve zanaat öğretir, sonra yeniden kaybolur.

Daha sonra, 14. yüzyılda Meister Eckhart’ın vizyonu vardır.

Bir keresinde, Meister Eckhart’ı güzel çıplak bir çocuk ziyaret etmiştir.

O, çocuğa nereden geldiğini sormuştur.

“Tanrı’dan geliyorum.”

“Onu nereye bıraktın?”

“Erdemli kalplerde.”

“Nereye gidiyorsun?”

“Bütün yaratılmış olanlardan ayrıldığımda.”

“Kim olduğunu söyle?”

“Bir kralım.”

“Ve krallığın nerede?”

“Benim kalbimde.”

“Kimse seninle paylaşmasın diye.”

“Öyle yapıyorum.”

O, çocuğu hücresine götürüp, “İstediğin herhangi bir giysi al” demiştir.

“O halde kral olmayacağım,” demiş ve kaybolmuştur.

Kısa süre sonra, Meister Eckhart, Paris’te Brother Eustachius’ın rüyası hakkında bir rapor vermiştir.

Eustachius, manastır yemekhanesinde birçok kardeşin daire oluşturduğunu görmüştür; fakat ne olduğunu görememiş, hoş ve son derece zevkli yeni bir şey olduğunu fark etmiştir.

Ne olabileceğini merak etmiş, yakına gidip kardeşlerin arasında en güzel küçük çocuğu görmüştür; sevgili İsa Mesih, Bakire’nin Oğlu, sevgili Hanımefendi.

O kadar güzeldi ki, ne kadar üzgün veya ciddi olursa olsun, herkes onun olağanüstü güzelliğine gülerdi.

Küçük çocuk, yiyecek için ekmek istemiş ve Brother Eustachius, yiyecek için dolaba gitmiştir; fakat yeterince iyi ekmek bulamamıştır; sadece biraz beyaz ekmek çıkmıştır.

Ardından, aradığını bulana kadar aramaya devam eder; bütün bir somun bulur fakat tam beyaz değildir, bu yüzden çocuğa vermez.

Çok telaşlanır, sonra ekmek yapımından sorumlu Brother Ruopreht gelir ve ne aradığını sorar.

“Çok güzel beyaz ekmek arıyorum ki, Efendimize verebileyim.”

Brother Ruopreht, “Endişelenme, sana öyle ekmek bulacağım,” der.

Ekmeği bulur ve Brother Eustachius, ekmeği çocuğa götürür.

Çocuk, “Birkaç büyük rahip var ama bana öyle saf, mükemmel ve basit hiçbir şey getirmek istemiyorlar. Saf olanlar var, mükemmel olanlar var, ama hiçbir şey hem saf hem mükemmel hem de basit değil. Fakat, nadiren, bilgili olmayan birkaç adam, bana saf, mükemmel ve basit bir şey getirir,” der.

Sonrasında Eustachius, ekmeği bulan mütevazı kardeşi övgüyle andığını ve onu bütün kalbiyle sevdiklerini, çünkü saf, mükemmel ve basit bir şey getirebildiğini anlar.


1

Buradan, bu tanrının ne tür bir tanrı olduğunu görebilirsiniz; yeni bir düşünce, yeni bir ruh.

Eski tanrılar, daha sonra fikir haline gelen psikolojik gerçeklerdi.

Gezegenlerle temsil edilen eski tanrılar; Satürn, Jüpiter, Mars, Olimpos’ta yaşayan eski kişisel tanrılardır.

Daha sonra, insan karakterinin psikolojik unsurları haline gelmişlerdir.

Biz, Satürn’ün satürnin ifadesinden, Merkür’ün mizaçtan, Mars’ın askeri duruşundan, Jüpiter’in neşesinden bahsederiz ve böylece insanı Olimpos’un büyük hükümdarlarına benzetiriz.

Bir tanrı, dilediği zaman size görünebilir ve eğer onu bütünleştirir veya onu kendinize kabul ederseniz, bu, içinizde yeni bir ruh, yeni bir tutum demektir.

Mesih kişisel bir idealdir; sonra ölür ve bir ruha dönüşür.

Pentekost’ta, O, gökten ateş dilimleri şeklinde iner.

Havariler, belirli bir ruhla dolar, onların içinde yeni bir etki başlar, yeni bir fikir ortaya çıkar.

Diyelim ki ben yeni bir fikirle faal hale geliyorum.

Onu almadan önce, hâlâ bilinçdışımda iken, o bir tanrı, bir daemon, ilahi bir şeydi; sonra o, yeni tutumum, yeni ruhum haline gelir.

Böylece, ‘ruh’ kelimesinin tüm farklı anlamları ortaya çıkar.

“Ölü babamın ruhuyla” ifadesi, “onun hayaletini kızdırmamak için” ya da “onun görüşleriyle uyum içinde” anlamına gelebilir; bu yalnızca bir tutumdur.

Şimdi, tanrının aslında ne olduğunu tartışmaya geliriz.

Meister Eckhart, küçük çıplak çocuğun Tanrı veya İsa olduğunu söyler.

Çocuk, “Ben Tanrı’dan geliyorum, bir kralım, krallığım erdemli kalplerde,” der.

Dolayısıyla, bu vizyondaki çocuğun muğlak niteliği, yalnızca bir Tanrı değil, içimizdeki Göksel Krallığın Kralı’dır.

Bu “içimizdeki Tanrı” teknik bir terimdir.

Bu, Tanrı’nın bir çocuk gibi niteliklere sahip olduğu anlamına gelir.

Bu psikik gerçeğe dayanarak, İsa’nın “Bir çocuk gibi olmayın” sözünü anlayabiliriz.

Bu Tanrı, görünüşte bir çocuk formundadır.

Bir çocuk gibi olmazsanız, gerçekten, içimizdeki Tanrı’ya giremezsiniz.

Zor olan şey şudur ki, içimizdeki Tanrı kendini görünür kıldığında, onu ancak, içimizdeki çocukça, henüz olgunlaşmamış şeylerle izleyebiliriz; fakat bu çok gençlik hali, gelecek gelişimi vaat eder.

Zaten gelişmiş olan sizde gelecek yoktur, o doruğa ulaşmıştır.

Yaşamın devamı, her zaman gelişmemiş olan şeylerden kaynaklanır.

Bu, yeni gelişmelerin doğduğu daima yaratıcı temeldir; ve, o, özerk biçimde tutulduğunda, seçimimize tabi olmayan şeyler tanrılar ve daemonlar olur.

Psikolojimizde bize karşı direnç gösteren her şey, bizim isteklerimize uymadığı için bir tanrı veya daemon’dur.

Sanki, korkularımız, duygularımız, kendimiz dışındaki alt tonlar tarafından ele geçirilmişizdir.

Bütün yeni içerikler, önce özerk içeriklerdir; ve böyle bir içerik olduğunda, gelişimi sırasında, kişi ya kendi rızasıyla ya da rızası olmadan, onunla etkilenir ve hayatında büyük bir değişim getirir.

Sonrasında o, şeylerin yapıldığı ya da söylendiği bir ruh haline dönüşür.

Dolayısıyla, bu rüyada, yeni bir ruh gelmiştir.

Adam hâlâ seks meselesi üzerinde takılı kalırken, bilinçdışı, “Asıl mesele bu değil, Tanrı,” der; bir şey var ama sizin emrinizde değildir.

Eğer, bir tanrıyı en iyi karşılayan ruh veya tutuma sahipseniz, o görünebilir, size bereket verebilir.

Rüya gören bunu asla anlamaz.

İlişkilendirmelerinden de gördüğümüz gibi, problemi mekanik, cinsel bir problem olarak görür; fakat bilinçdışı, problemin çözümünün sahneye tanrının girmesine bağlı olduğunu söyler.

Tanrı hâlâ özerk bir kompleks olarak varlığını sürdürmektedir, henüz bir tutum veya yönetici ilke haline gelmemiştir.

Kolektif paralellikler, bu çocuğu, her zaman o dönemin mevcut fikirleriyle bağlantılı olarak gösterir.

Ortaçağ’da bu, Hristiyan’dır, Bambino, İsa’dır.

Eski zamanlarda Dionysos veya Tammuz adıyla çağrılan bir şeyin, küçük bir çocuk formunda tapındığı görülürdü.

Onlar, o küçük tanrıyı “Mesih Çocuğu” olarak adlandırdılar.

O, onlara anlam ifade eden, etkileyici bir biçimde temsil edildiği için, Tanrı’nın Oğlu denildi.

O zaman Tanrı, dışsal bir gerçeklikti.

Artık o küçük tanrıyı Tammuz veya Dionysos olarak adlandıramayız, çünkü artık o çağda yaşamıyoruz.

Gerçek modern zihnimizde, bunu artık psikolojik olarak açıklayamayız; daha çok psikolojik olarak anlarız.

Küçük çıplak çocuğu, psikolojik bir gerçeklik olarak yorumlarız.

Binden yıl sonra, onlara tamamen yeni bir ad verilebilir; fakat bu, aynı eski gerçeğin yalnızca yeni bir ifade biçimi olacaktır.

Gezegenler, onlara verdiğiniz isimlere itiraz etmez.

Jüpiter, ister Jüpiter deyin, ister başka bir isim, bundan tamamen kayıtsızdır.


Bu gerçekleri, en iyi teorilere göre psikolojik olarak yorumlamalısınız.

Orijinal Hristiyan öğretisi, kendi zamanında en iyisiydi.

Milattan sonra 190 civarında yaşamış bir eski Yunan babası, Hristiyanlığı “Augustus zamanında filizlenen felsefemiz” olarak ifade etmiştir.

O zamanlardaki Hristiyanlık, felsefe gibi yorumlanıyordu; o, Gnostik sistemlerden biriydi, en iyi yaşamanın yolu üzerine bir teori idi.

Bunu, psikolojik hayata uyum sağlayan bir ayarlamada da görebiliriz.

Artık otoriter bir vahiyye inanmıyoruz.

Artık mutlak çizgilerle düşünmüyoruz.

İki bin yıl önce, “Tanrı’nın Oğlu göründü” demek bir anlam taşıyordu.

O zamanlar, herkes vahiy alırdı.

İki bin yıl boyunca işleyen prensip, birinin gerçeğe sahip olduğu ve onu açıklayabileceğidir.

Katolik Kilisesi’nin belkemiği, ebedi gerçeğe sahip olduğunu iddia etmesidir.

Bu, Papa’ya yüklüdür ve siz bunu sadece kabul etmelisiniz.

Fakat bizim için bu, konuyu sonlandırmaz.

Artık kimse, gerçeğin kendisine vahyedildiğini söylemez; vahiy üzerine inşa edilemez.

Biz, psikolojik gerçekleri anlamaya yönelik dürüst çabaya inanırız.

Eğer bu şeylere yeterince ciddiyetle yaklaşırsanız, bilimsel özveri ruhuyla, eski otoriter vahiy tarafından ulaşılan etkiyi sağlayacak aynı etkiyi elde edersiniz.


Rüya sembolizminin kolektif anlamı konusunda bu yorumu yeterince beğendiniz mi?


Dr. Binger: Modern sembolizm terimleriyle, Çocuk’a ne ad verirsiniz?


Dr. Jung: Ben, bu şeyleri adlandırmak için her zaman mecaz kullanırım.

Eğer bunu böyle bir şey olarak adlandırırsam, onu yakalayıp öldürürüm.

İnsanlar o kelimeye yapışır, fakat ben Puer Aeternus dersem, hepimiz ne demek istediğimi anlarız.


Dr. Binger: Modern sembolizm var mı?


Dr. Jung: Hayır, böyle bir şey yoktur.

Kesinlikle, Puer Aeternus’u yakaladığımı öne süren bir kafes icat etmekten hoşlanmam.


Dr. Binger: Demek istediğim, “Mesih” daha önce kullanıldı.

Bu sembol için bir şey var mı?


Dr. Jung: Bu, daha eski zamanlarda ortaya çıkan şeyler, kullanım yoluyla bize ulaşmıştır.

Puer Aeternus, bir çoban çocuğudur.

Hristiyan felsefesinde, çoban figürünün pek çok biçimi vardır.

“İnsanların Çobanı” aynı zamanda Mesih için de bir unvandır, “Gizem Tanrısı”, “Gizem Öğretmeni.”

The Shepherd of Hermas’da, çoban, Mesih’tir; fakat Mesih’in adı bütün metinde anılmaz.

Hermas’ın, ikinci papa’nın kardeşi olduğu söylenirdi; Hristiyanlık, bir gizem kültü idi; ve tanrılar adlandırılamazdı, bu yüzden o, sadece Çoban olarak adlandırılırdı.

Bir zamanlar, Mesih, Orfeus ya da iyi çoban, omzunda bir kuzu ile temsil edilirdi.

O zaman, bu yol gösterici prensip “Sürüyü otlatan Çoban” olarak adlandırılırdı,

“İnsanların lideri”, “İnsanların balığı avcısı” gibi.

Böylece, Mesih, Orfeus ve Bacchus ile özdeşleştirilirdi.

Erken Hristiyan kilisesinin balık sembolizmi, pagan gizem kültlerinde sıklıkla görülürdü.

Etrüskler, Tages’ı “yeryüzüne çıkarılan çocuk” olarak adlandırır; “tarladan sürülen çocuk.”

Tages isminin nereden kaynaklandığını bilmiyorum, ama bariz olan, o çocuğa bir isim verilmesiydi.


Hastalarım arasında, Puer Aeternus ile deneyim yaşamış olanlar, ona yalnızca “Çocuk” derler.

Ben, onların “Çocuk”, “Yıldız”, “Deniz Şahin’i” veya “Ateş Kıvılcımı” olarak konuştuklarını duyduğumda, bu, antik bir metne benzer, tıpkı Mısır’da “Horus’un Gözü” denildiği gibi.

“Horus’un Gözü”nün nedenini asla anlayamazsınız.

Bu, oldukça ince bir deneyimin kısaltmasıdır; belirgin değerler yaratan, bir çeşit gizem atmosferi oluşturan.

“Çocuk”un ne olabileceğini kimse anlayamaz.

“Çocuk”tan bahseden kişiler, bir anlamda tabu konusudur; doğası gereği, biraz deli olarak düşünülürler.


Ben, antik çağda “Poimen” yani “İnsanların Balığı Avcısı”, “Asılmış Tanrı” gibi konuşulurken, insanın bu tanrılara tapındığını düşünüyorum.

Roma’daki Palatine’de, askeri akademi olduğunu varsaydığımız bir odanın duvarlarında, bir taklit çarmıha gerilmiş, eşek başlı, çocukça bir adam tasviri bulunmuştur; üzerine Yunanca “Böylece Alexandros Tanrısına tapar” yazılmıştır.

Bu, o eski Yahudi hikayesine ilişkindir; Yahve’nin eşek olarak tapıldığı.

Mısır’da Set’in, eşek benzeri başı (muhtemelen eşek değil de, uzun kulaklı bir okapi, üst Mısır’da bulunan, antelope benzeri) olan tasvirleri vardır; üç bıçakla saplanarak çarmıha gerilmiştir.

O dönemin bu kültünün etkisi, ne hakkında olduğunu bilmeyen insanlarda tuhaf sonuçlar doğururdu.

O günlerin büyük yazarları, bunun neye dayandığını, yeni kültün dilini bilmezlerdi.

Bu, bir tür Yahudi gizem kültüdür; fakat insanlar, ünlü Roma imparatorlarına kurban kesmeyeceklerini bilirlerdi.


Soru: Çarmıha gerilmiş Tanrı’nın önemi nedir?

Dr. Jung: Bu, rüyanın konusundan çok uzaklaşmamıza neden olur.


Çoban, “sürü için rehber” sembolüdür; sürüyü bir arada tutan figür.

Rüyada gördüğümüz, işte burada, insan ile kadını bir arada tutan unsurdur.

Bu iki kişi, çocuğa dair ortak bir endişe içindedirler.

Adam, çocuğu getirirken, karı yiyecek getirir.

Çocuk, üçüncü karşılaştırma unsurudur.

Zıt olan iki şey, ancak üçüncü bir şey tarafından birleşebilir; bu, yalnızca iki şey arasındaki uzlaşmadan değil, tamamen yeni bir birliktelikten oluşmalıdır.

İlişkiye, üçüncü bir şey girmedikçe, işleyemez.

Bu durumda, seks işlev görmüyor, çünkü yukarıdan gelen şey eksiktir.

Eğer yukarıdan gelen şey yoksa ya da aşağıdan gelen şey yoksa, işleyemez;

İnsanlar, somut ve gerçek dünya üzerinden beklenti içindedirler, fakat yaşayan bir dinin olmaması meselesi, belki de önemli değildir.

Roma Katolik Kilisesi’nde iki kişi, bizim evlilik gibi değil, Mesih içinde evlenmiş sayılır.

Mesih içinde evlenmeyen iki kişi, aslında evlenmemiştir; gerçek değildir.

Kilisenin otoritesi, evlilikte ya da ayrılıkta mutlak olandır.

İnsanların, ancak Tanrı aracılığıyla birbirine bağlanabileceği fikri vardır.

Ben, ikinci yüzyıldan kalma, muhtemelen Hristiyan yapımı bir Roma vazosunda, Hristiyan evlilik sahnesi görmekteyim.

Bu vazoda, erkek ve kadın arasındaki ilişkinin farklı yönlerini gösteren çeşitli sahneler vardır.

Bir sahnede, erkek, Neptune’nin üç boynuzlu mızrağıyla birleşmiştir!

Bir erkek, bir mandragora köküyle bir kadını büyülemektedir—bağlanma, cadılık.

Sonra, elleri birleştirilmiş bir çift vardır, bir balık aracılığıyla.

Balık, Mesih’i temsil eder.

Bu, Katolik Kilisesi’nin, iki kişinin o ruhani gerçeklik aracılığıyla birleştirildiği fikridir.

Bizim için, balık, bilinçdışı bir içeriği temsil eder.

Dolayısıyla, bu “Çocuk”, bilinçdışından gelen yeni bir kişileştirme, yeniden doğuşun habercisidir.

Rüyadaki fikir, çocuğun müdahale ederek bağlantıyı sağlamlaştırması gerektiğidir.

Çocuk belirir, sonra “hoşça kal” der!

Kalamaz, çünkü bu insanlar onun ne anlama geldiğini anlamazlar.


—Carl Jung, Rüya Analizi Semineri, s. 176-186


Carl Gustav Jung ve psikolojisini eğlendirerek öğreten ve dünyada tek olan bir roman serisi olduğunu biliyor muydunuz? Daha fazla öğrenmek için lütfen tıklayınız. 


Büyük Sır Üstadı serisi 4 kitap birarada

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating

Bu blog içeriği konusunda her türlü istek ve şikayetinizi aşağıdaki e-postaya yazabilirsiniz.

©2024 Bilinçdışı Yayınları A.Ş.

bottom of page