Please Enable JavaScript in your Browser to Visit this Site.

top of page

Carl Jung ve Marie-Louise von Franz’ın Gölge Hakkındaki Düşünceleri


Carl Jung ve Marie-Louise von Franz’ın Gölge Hakkındaki Düşünceleri

Carl Jung ve Marie-Louise von Franz’ın Gölge Hakkındaki Düşünceleri

A Matter of Heart (Kalbin Meselesi) Belgeselinden


[Marie-Louise von Franz, “Gölge” hakkında:]

VON FRANZ: Kişisel gölge, her insanın bilinçli olarak fark edebileceği—ancak arketipsel olmayan—kişisel kusurlardan oluşur.


Örneğin, para hırsı, kıskançlık gibi herkesin sahip olduğu ama genellikle farkında olmak istemediği aşağılık yönler. Kıskançsanız ya da aniden paraya aşırı istek duymaya kapıldıysanız, kendinize karşı dürüstseniz bunu bilirsiniz.


Ama kolektif gölge, Benlik arketipinin karanlık yüzüyle ilgilidir. Yani Tanrı imgesinin gölgesidir.


Hristiyan geleneğinde bu “şeytan” olur. Ve her zaman kişileştirilmiş ve insanla doğrudan ilgisi olmayan bir şey gibi hissedilmiştir.


Demek istediğim, biri şeytan tarafından ele geçirilmişse, sadece insan olmaktan öte, çok daha kötüdür; insani değildir, şeytanidir. Ama öte yandan, bu ikisi genelde iç içe geçer.


Önce karanlık, belirsiz alan olan kişisel gölge vardır; onun ardında diğeri (kolektif gölge) pusudadır.


Örneğin, Almanya Nazizm döneminde “şeytana satılırken,” insanlar buna kişisel gölgeleri aracılığıyla kapıldılar.


Mesela, işlerini kaybetmek istemedikleri için paraya sımsıkı sarılıyorlardı. Bu, onların kişisel gölgesiydi.


Ama bu nedenle Nazi hareketine katıldılar ve normal koşullarda yapmayacakları çok daha kötü şeyler yaptılar.


Yani diyebiliriz ki kişisel gölge, kolektif gölgeye bir köprü ya da ona açılan kapıdır.


Kolektif gölge, o korkunç kitlesel psikozlarda ortaya çıkar.


Sanki bir odanız var ve kapılardan biri kapalı değil, şeytan da oradan içeri girebiliyor.


Kişisel gölgenizi bilirseniz, bütün kapıları kapatabilirsiniz.

~Marie-Louise von Franz; A Matter of Heart belgeselinden bir alıntı.


Şeytanın, Gölgenin Yansıması Olarak Görülmesi

bd3a2 challenge

Aion


“Gölge, bütünüyle benlik-kişiliğe meydan okuyan ahlaki bir sorundur; çünkü gölgenin bilincine varmak, önemli ölçüde ahlaki çaba gerektirir. Gölgenin farkına varmak, kişiliğin karanlık yönlerinin mevcut ve gerçek olduğunu tanımayı içerir.”

~Carl Jung, CW 9ii, Par. 14


Gölgenin Arketipi:

İncil, “Kardeşine ‘Raka’ diyen cehennem ateşine müstahaktır,” der.


Eğer “kardeş” yerine “gölge”yi koyar ve içimizdeki karanlık kardeşi buna dahil edersek, bu İncil ifadesini yeni bakış açılarına açmış oluruz.


Yine şöyle der: “O yolda olduğu sürece onunla uzlaş.”


“Kardeşlerinizin en küçüğüne ne yaptıysanız, bana yapmış oldunuz.”


Bendeki en küçük, gölge yanımı temsil eden aşağı işlevimdir.


Peki ya ihmal edilen ve aşağı görülen işlev, Tanrı’nın iradesini ifade ediyorsa?


Fedakârlık talep edildiğinde, bu çoğunlukla gölge yanımızı kabul etmek anlamına gelir.


Eğer psişenin kutupları parçalanmışsa ve kişide “yaşayan bir merkez” kalmamışsa, kişi kendini terk edilmiş ve şeytanlar tarafından yönetiliyor hisseder.


Benliği boştur ve zıtlıkları uzlaştıramaz.


Şeytanlara teslim olmaya karşı en iyi koruma, yakın ve canlı bir insanla kurulan bilinçli bir ilişkidir.


Bir kadın söz konusu olduğunda, bu ilişki bir erkekle olmalıdır.


Ne yukarıya ne de aşağıya doğru dünyadan kaçmaya çalışmalıyız.


İnsanın en iyisi veya en kötüsü olmak istemek, büyüklük hastalığıdır.


Derin bir bedbahtlık hissederken her seferinde kendimizi yok etmek istemek ise şeytanca bir küstahlıktır.


Gölgeye sahip olduğumuzu kabullenmemizi engelleyen o bilinç hâli, çevremizdekileri aşağı konuma iter.


Tüm “iyi insanlar” alınganlıktan mustariptir.


Zayıflıklarımıza karşı şefkatli olmalıyız.


Bir simya metni der ki: “Zihin, beden için merhamet dolu sevgiyi öğrenmelidir.”


Bilinçdışı, kendisine yönelttiğimiz yüze karşılık verir.


Ona dostça yaklaşırsak bize gülümser; ama onu görmezden gelirsek, yüzümüze türlü maskeler takar.


Ancak cinselliğimizi kabul edip azizlikle onu inkâr etmeyerek gerçek olabiliriz.


Tanrı’yı görme (visio Dei) deneyimini yaşamak için kendi derinliklerimize inmek zorundayız.


Kendi kirliliklerine inmeye korktukları için dünyaya ışık getirmek isteyen insanlar hep olmuştur.


Ama günah işlememiş biri nasıl alçakgönüllü olabilir?


Bu yüzden günah çok önemlidir; bu yüzden Tanrı’nın doksan dokuz doğru insandan çok bir günahkârı sevdiği söylenir.


Günahın anlamı, insanın alçakgönüllüğü öğrenmesidir; Kilise buna “felix culpa” der.

~Carl Jung, Jung-Ostrowski, s. 25-26.


Carl Gustav Jung ve psikolojisini eğlendirerek öğreten ve dünyada tek olan bir roman serisi olduğunu biliyor muydunuz? Daha fazla öğrenmek için lütfen tıklayınız. 


Büyük Sır Üstadı serisi 4 kitap birarada

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating

Bu blog içeriği konusunda her türlü istek ve şikayetinizi aşağıdaki e-postaya yazabilirsiniz.

©2024 Bilinçdışı Yayınları A.Ş.

bottom of page