Please Enable JavaScript in your Browser to Visit this Site.

top of page

Carl Jung: Kaplanlar Hakkında Derleme


Carl Jung: Kaplanlar Hakkında Derleme

Carl Jung: Kaplanlar Hakkında Derleme

Symbolic Life


“Yalnızca evcilleştirilmiş hayvanlar uygunsuz davranır; vahşi bir hayvan asla uygunsuz davranmaz; o kendi doğal yasasına göre hareket eder; sadece elma ve havuç yiyen iyi bir kaplan diye bir şey yoktur!” ~Carl Jung, Visions Seminar, Sayfa 37


“Sonunda vejetaryenliğe dönüştürülüp yalnızca elma yiyen kaplana inanmıyorum. Tesellim her zaman Pavlus’du; bedeninde diken taşıdığını itiraf etmekten haysiyetini esirgemeyen o adam.” ~Carl Jung, Letters Cilt II, s. 277


“Anima’nın hayvanlarla da bir benzerliği vardır; hayvanlar onun özelliklerini sembolize eder. Bu nedenle o, yılan, kaplan ya da kuş şeklinde görünebilir.” ~Carl Jung, CW 9i, para. 358


“… göksel gelin … tipik bir anima yansımasıdır … Spitteler, ‘Lady Soul’u (Kadın Ruh) bir kaplana benzetir. (Çin’de kaplan, yin’in simgesidir.)” ~Carl Jung, CW 13, Para 460, dn. 14


Ben: “Seni nasıl sevebilirim? Bu soruya nasıl geldin? Sadece tek bir şey görüyorum: Sen Salome’sun, bir kaplansın; ellerin kutsalın kanıyla lekelenmiş. Seni nasıl sevebilirim?” ~Carl Jung, Liber Novus, s. 246


“Çünkü kaybolduklarında [Ölülerin Ruhları] yılan kadar kindar, arkadan habersizce üzerine pusu kuran kaplan kadar kan dökücüdürler.” ~Carl Jung, Red Book, s. 342


“Yukarıda, ortaçağ terimiyle ‘anima rationalis’ ve altında, yalnızca yaşamın kendisini temsil eden ‘anima vegetativa’ vardır. Bilinç kazandığı anda bu iki yön kendini gösterir. O zaman çocuğun ruhuna ne girer? Topyekûn bir kaplan mı yoksa yarım bir kaplan mı?” ~Carl Jung, Children’s Dreams Seminar, s. 416


“Tanrı, atı ve kaplanı oldukları gibi yarattı; fakat biz için insan olmanın ilkel görevini yerine getirmekten çok ‘Bay Falanca’ olmak daha önemli hâle geldi.” ~Carl Jung, ETH, s. 192


“Sonunda vejetaryenliğe dönüştürülüp yalnızca elma yiyen kaplana inanmıyorum.”



Theodor Bovet’e Mektup

9 Kasım 1955


Sevgili Meslektaşım,

80. doğum günümde beni kutlama nezaketinde bulunan mektubunuzu nihayet, çok gecikmiş olsa da, yanıtlıyorum.


Hiç aklıma gelmezdi ki beni hâlâ anımsayıp gölgemin varlığını iyi niyetle hatırlayacak kadar zahmete giresiniz.


Size gölge kavramını neredeyse geliştiremezdim, eğer onun varlığının benim için — sadece başkaları nezdinde değil, bizzat kendimle ilgili olarak da— en büyük deneyimlerimden biri olduğunu anlamamış olsaydım, desem belki inanamazsınız.


Dolayısıyla, Houdon’un Voltaire’i ve Eyüp (Job) ile ilgili imalarınızı memnuniyetle kabul edebilirim, gerçi biraz “Newcastle’a kömür taşımak” gibi olsa da.


Alaycı yaşlı adamın alaycı yüz ifadesine bakmayı seviyorum; bana ideallerimin beyhudeliğini, ahlakımın şüpheliliğini, güdülerimin aşağılığını, insanî— ne yazık ki fazlasıyla insanî— yanımı hatırlatıyor.


Bu yüzden Bay Arouet de Voltaire (Voltaire’in kendisi), hâlâ bekleme odamda durur ki hastalarım “sevimli doktor” tarafından aldatılmaktan sakınsınlar.


Gölgem öylesine büyük ki, onu hayatımın planında göz ardı etmem mümkün değildi; bilakis, onun kişiliğimin özsel bir parçası olduğunu görmem, bunun farkındalığının sonuçlarını kabul etmem ve sorumluluğunu üstlenmem gerekti.


Birçok acı tecrübe, işlenmiş (veya bizzat olunan) günahın pişman olunsa da iptal edilmediğini bana zorla öğretti.


Sonunda vejetaryen olmuş, sadece elma yiyen kaplana inanmıyorum.


Tesellim her zaman Pavlus (Paul) oldu; bedeninde diken taşıdığını itiraf etmeyi haysiyetine aykırı bulmayan o adam.


Günahım, benim için en değerli görevim haline geldi.


Kendi gözümde aziz görünmek için onu başkalarına devredemezdim — hele ki başka insanlar için neyin iyi olduğuna dair sürekli bilgim varmış gibi davranarak— her zaman kendimin ne durumda olduğunu bilmem gerekti.


Teologların bana karşı (Job’dan çok daha önce) gösterdikleri eleştiri ve “anlayış,” teolojik kavramlarına karşı sert olmam için bana yeterince sebep verdi, tıpkı onların benim kavramlarıma davranışları gibi. Freudyenler için de durum aynı.


Trüb’ün “diyalektik”i (eğer öyle denebilirse, bir partneri gerektirirdi) bir monologdan ibaretti, ben araya hiçbir söz katamadım. Karım ve ben ne kadar uğraşsak da, belgelendirilmiş kanıtlar bile göz ucuyla bakılmadan bir kenara itildi. Yöntemi epey bir teologun yöntemine benziyordu ve yanlış anlaması da öyleydi.


Protestanlığın bugün karşı karşıya olduğu sorular var ki, bir gün yüksek sesle söylenmek zorunda kalacak:


Örneğin, kötülüğün yokluğu (privatio boni) gibi çirkin bir sofizm, ki bazı Protestan teologlar bile bunu onaylamaya razı oluyor.


Ya da Eski Ahit’teki Tanrı ile Yeni Ahit’teki Tanrı arasındaki ilişki meselesi.


İşlerine geldiğinde, Tanrı yalnızca antropomorfik bir fikir, ya da Tanrı’yı adıyla çağırarak bizzat kendisini “ortaya çıkarabileceklerini” varsayıyorlar.


Fakat ben, Tanrı’nın antropomorfik suretini eleştiriye açarsam, “psikolojizm” ya da — daha da kötüsü— “küfür” oluyor!


Bugün halk (laymen) bu türlü hilelerle kandırılamıyor. Protestanlık için birilerinin kapıyı çaldığını görmesi iyi olur.


Bir “Protestan” olarak ben de Protestan teolojiyi zaman dışı uykularından uyarmak gibi bir sorumluluk hissediyorum. Çünkü bu ruhu temsil ediyorum.


Bu mesajı mümkün olduğunca açık verdim, ilgili kanıtları da sunarak. Eğer bir teolog (Trüb gibi) bunu görmezden gelmeyi seçiyorsa, o kendi meselesi.


Bu hoş bir manzara değil, dememe gerek yok.


Protestanlık uzun süre önce “protesto” etme özelliğini kaybetti. Zamanın ruhuyla — ki psikoloji de bunun bir parçası— karşılaşmasından hayat buluyor. Bunu yapmazsa, kurur gider.


Aslında, teologlar benim onlarla böylesine yakından ilgilenmeme minnettar olmalılar; nitekim içlerinden birkaçı öyle de.


Bu kadar uzun yanıt verişim, sizin “eğitici çabalarınızın” kıymet bilen bir zemine düştüğünü göstermeye yeter sanırım.


O yüzden umuyorum ki, gölge (shadow) konusunu arkadaşlarınız ve ahbaplarınız —teologlar ve Freudyenler— arasında gündeme getirirsiniz.


Meslektaşça selamlarımla,

C.G. Jung

~Carl Jung, Letters Cilt II, s. 276-278





Carl Gustav Jung ve psikolojisini eğlendirerek öğreten ve dünyada tek olan bir roman serisi olduğunu biliyor muydunuz? Daha fazla öğrenmek için lütfen tıklayınız. 


Büyük Sır Üstadı serisi 4 kitap birarada



Comentarios

Obtuvo 0 de 5 estrellas.
Aún no hay calificaciones

Agrega una calificación

Bu blog içeriği konusunda her türlü istek ve şikayetinizi aşağıdaki e-postaya yazabilirsiniz.

©2024 Bilinçdışı Yayınları A.Ş.

bottom of page